©Behiç Ak |
Akademik çalışma insanı yalnızlaştıran ve dünyadan soyutlayan bir sürece
dönüşebiliyor. Çok önemsediğiniz için araştırmaya karar verdiğiniz bir konuyla aranıza
bilimsel bir mesafe koyma zorunluluğu, en başta o meseleyi neden o kadar önemsediğinizi
bile unutturabiliyor kimi zaman. Hele çocuklar arası eşitsizlik gibi karanlık
bir meseleyi araştırıyorsanız yaptığınız işe yabancılaşmamak için gerçek
hayatlarla bir yerden bağ kurma ihtiyacı hissedebiliyorsunuz. Biraz da bu
yüzden bir süre önce haftada birkaç saat Tarlabaşı Toplum Merkezi’nde gönüllü
olarak çalışmaya başladım. TTM İstanbul’da, kentin tam merkezinde ama
merkezdeki hayatın yamacında, kentsel dönüşümün en sert vurduğu mahallelerden
birinde yaşayan çocuklara nefes alacak bir alan sağlamak üzere kurulmuş bir
toplum merkezi. İyi ki TTM’ye gidip Tarlabaşı çocuklarıyla tanışmışım; onlar
sayesinde hem kentte çocuk olmakla ilgili bazı fikirlerimin ne kadar basmakalıp olduğunu, hem de çocukların özgürce var olabilecekleri bir mekâna ne
kadar ihtiyaç duyduklarını anlamış oldum.
Türkiye’de çocukların başka çocuklarla vakit geçirebileceği yerler parklar,
sokaklar ve okul bahçelerinden ibaret. Kentsel dönüşü, hızlı büyüme,
nasılsa henüz bina dikilmemiş her yere inşaat arazisi gözüyle bakılması, okul
bahçelerinde ek dersliklerden artakalan yerlerin otopark olarak kullanılması zaten
son derece kısıtlı olan bu mekânların iyice daralmasına sebep oluyor, kentlerde
çocuklara ait kamusal alanlar azaldıkça azalıyor. Sevgili bir arkadaşım
kapitalist düzende herhangi bir hizmet satın almadan sığınılabilecek tek yerin
kütüphaneler olduğunu söylemişti. 14 milyon nüfuslu İstanbul’da sadece 14 çocuk kütüphanesi olduğu düşünülürse bu da seçenek değil. Geçenlerde yayımlanan bir araştırmaya göre çocukların %90’ının evlerinin çevresinde sanat veya spor etkinliklerine
katılabilecekleri herhangi bir yer bulunmuyor.
Peki, bir çocuk okulu ve evi dışında nereye gider? Nerede spor yapar,
kültürel etkinliklere nerede katılır? Çocukların blok flütten başka bir müzik
aleti çalabileceği, resim yapabileceği, tiyatroda rol alabileceği, kitap
ödünç alabileceği bir yer var mı? Kaç çocuk okuma güçlüğü çektiğinde, aritmetikten kırık aldığında ona yardım edebilecek
bir yetişkin tanıyor? Belki bunlardan da önemlisi, okulların, konutların ve tüm ortak mekânların sınıfsal
çizgilerle ayrıştırıldığı kentlerde çocuklar başka çocuklarla nerede tanışıyorlar?
Şehirlerde çocukların güvenle var olabileceği, ister yalnız başlarına oturup
ister arkadaşlarıyla oyun oynayabilecekleri bir yer kaldı mı?
Hali vakti yerinde aileler bu eksiklikleri çocukları kent merkezinden izole
edilmiş korunaklı sitelere taşınarak, hafta içi servislerle tam gün eğitim
veren özel okullara gönderdikleri çocuklarını hafta sonları özel
otomobilleriyle kurstan kursa taşıyarak, çocukları için oyun buluşmaları
düzenleyerek telafi etmeye çalışıyorlar. Maddi durumu buna yetmeyen ailelerde
ise ya aileden bir kadın toplumsal hayattan kopup bütün gün çocukların gözetilmesi
işini üstleniyor, ya da çocuklar günlerini televizyon seyrederek, trafiğe açık sokaklarda,
güdükleştirilmiş parklarda, otomobillerin işgal ettiği okul bahçelerinde kendilerine
bir alan bulmaya çalışarak geçiriyorlar. Oysa çocuklarının her dakikasını
doldurmak ailelerin yalnız başlarına taşıması gereken bir sorumluluk değil. Dahası,
ebeveynlerin çocuklarıyla sürekli beraber vakit geçirme imkânı olsa bile çocukların da -tıpkı yetişkinler gibi- başkalarının çizdiği sınırlara tabi
olmadan sosyalleşebilecekleri kamusal alanlara ihtiyacı var.
Tezim için araştırma yaparken dünyadan bambaşka örneklerle karşılaştım.
Mesela birçok ülkede çocukların okul saatlerinden sonra müfredat dışı
aktivitelere katılımı son derece yaygın ve bu etkinlikler çoğunlukla okullar
tarafından düzenleniyor. Okullarla bağlantısı olmayan kurumlar da var elbette. Örneğin bir çok ülkede hem beş yaşından küçük çocuklar için düzenlenmiş çocuk merkezleri, hem de daha büyük çocukların gidebileceği gençlik merkezleri var. Bu gençlik merkezleri
nasıl yerlerdir merak ederseniz şurada bazı örneklerini görebilirsiniz. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Sosyal Hizmetler Merkezleri kuracağını
öğrendiğimde bu meseleye nihayet el atıldığını sanıp şaşırmıştım. Ne yazık ki durum
pek de öyle değilmiş. Sosyal Hizmet Merkezleri de bir sonraki yazının konusu
olsun.
Deniz, çok güzel özetlemişsin. Çocuk, eğitim, sosyal eşitsizlik günden güne daha çok göze batar oldu. Sanırım ekonomik ayrışmanın iyice tepe noktaya ilerlemesinden. Yazılarının devamını bekliyoruz... :)
ReplyDeleteHane halkı dışından ilk yorum gelmiş, yeni gördüm. Teşekkür ederim Hazal!
DeleteDeniz çok güzel yazmışsın :) Boş arsalarda oynayabildiğim için çok şanslıyım.
ReplyDelete