Kreş Çocukların Hakkıdır
Türkiye’de çocuk bakım kurumlarıyla ilgili yazı dizimin birinci bölümünü burada, ikinci bölümünü ise şurada okuyabilirsiniz.
Görsel: İsveç Helsingborg’da bir kamu kreşi, mimari proje
Dorte Mandrup Arkitekter.
Bir önceki yazımda çocukların üç yaşından önce kreşe
gönderilmemesini tavsiye eden uzman görüşlerinde bahsetmiştim. Gelin konuyla ilgili araştırmalara yakından bakalım. Aslında
çocuklara üç yaşına kadar, tercihen anneleri tarafından evde bakılması
gerektiği fikri Türkiye’ye özgü bir fikir değil. Ev ve aile merkezli çocuk
bakımı 1990’lardan itibaren küresel olarak yayılmış bir söylem. Bu söylemin
yaygınlaşmasında sebep olan birkaç kilit araştırmaya yakından baktığımızda ise
işlerin her zaman “uzmanların” dediği gibi olmayabileceğini görüyoruz.
1980’lere kadar çocukların küçük yaşta
bakım kurumlarında geçirdiği zaman konusunun akademik çalışmalarda gündeme
gelmediğini görüyoruz. Konuyla ilgili ilk araştırmalardan biri,1986 yılında Belsky ve arkadaşlarının yürüttüğü bir çalışma. Bu araştırma, dört buçuk yaşından önce bakım kurumlarında uzun süre hizmet
almış çocukların küçük bir kısmının ilerleyen dönemlerde çeşitli davranış
bozuklukları gösterdiğini söylüyordu.
İlerleyen yıllarda Belsky araştırmasının yöntemleri çokça
tartışıldı, rastlantısal bulguları nedensel ilişkiler gibi yorumlamakla eleştirildi. Araştırma çok az sayıda çocuğu çok kısa süre boyunca takip etmiş, üstelik sonuçlar değerlendirilirken çocukların aldığı bakım hizmetinin kalitesi, aileler arası farklar gibi kritik göstergelere hiç bakılmamıştı. Daha da ilginç olanı, Norveç'te ve İsveç’te yürütülen benzer araştırmaların Amerika'da yürütülmüş Belsky araştırmasından farklı sonuçlara ulaşmasıydı. Neredeyse tüm çocukların kaliteli ve iyi denetlenen kreşlere erişebildiği bu ülkelerde yapılan çalışmalar, esas meselenin çocukların kreşe gidip gitmemesi değil kreşte sunulan hizmetin kalitesi olduğunu gösteriyordu.
Fakat bu tartışmalı sonuçlar medya basın tarafından
dolaşıma sokulmuştu bir kere. “Çocuğunuzu kreşe göndermeyin” manşeti, “erken
yaşlarda düşük standartlarda hizmet veren bakım kurumlarında uzun süreler
geçiren çocuklar, bir ihtimal 6 yaş civarı sınıf düzenini bozmaya yaşıtlarına
göre biraz daha meyilli olabilir” manşetinden çok daha sansasyonel duyuluyordu.
Ve tabii kreşlerin kalitesinin yükseltilmesini talep etmek yerine ailelere
çocuklarını kreşe göndermemelerini söylemek zamanın ruhuna daha uygun düşüyordu.
◆
Kreş meselesinden bahsedip de kreş karşıtı söylemin maskelediği çok önemli bir diğer konuya,
kadın istihdamına değinmemek olmaz. Halihazırda Türkiye’de çalışma çağındaki
kadınların yalnızca üçte biri işgücüne katılıyor. Bunun temel sebeplerinden
biri, çocuk bakım sorumluluğunun kadınlara yüklenmesi, kreşe erişimin güç
olması, mevcut bakım hizmetlerinin çok pahalı olması. Oysa biliyoruz ki çalışan
annelerin çocukları pek çok açıdan daha şanslılar; önlerinde güçlü toplumsal
cinsiyet modelleri var, haneye ve dolayısıyla çocuklara daha fazla gelir
düşüyor.
Çocukların iyi olma haline dair neredeyse tüm göstergelerin
hanenin gelir seviyesiyle doğrudan ilişkili olduğu düşünüldüğünde sadece kadın
istihdamını güçlendirme hedefi bile kreşi savunmak için yeter aslında. Dahasını
sayalım. Kapitalizmin çok sevdiği fayda maliyet perspektifinden bakarsak, her
bir çocuğa bir evde bir yetişkin tarafından bakılması efektif değil. Çevre
perspektifinden bakarsak, milyonlarca orta üst sınıf ailenin evinin çocukların
onar dakika ilgilenip bırakacağı oyuncaklarla doldurulması sürdürülebilir değil.
Çocuk psikolojisi açısından ise, kendini ifade edemeyecek yaştaki çocukların yıllarca
tüm gün sadece bir yetişkinle başbaşa kalmaları dengeli ve sağlıklı bir ilişki
biçimi değil.
Peki çözüm nedir? Kadınların üçer beşer çocuk doğurması talep
edilen bir dönemde annenin çocuk başına en az üç yıl, haydi bunlar birbiriyle
kesiştirildi diyelim, üç çocuk için toplam en az yedi yıl eve kapanması mıdır
çözüm? Kadın oluşlarının diyetini onyıllar önce kendi çocuklarını yeğenlerini
kardeşlerini büyütmek için toplumsal hayattan koparak ödemiş anneannelerin
babaannelerin torunlarını büyütmesi midir? Yoksa geçinebilmek için sürekliliği
olmayan bir dizi işi kovalamak zorunda kalan yoksul kadınların orta üst sınıf hanelerde
çocuk bakıcısı olarak çalışması mıdır?
Hiçbiri. Çözüm, iyi denetlenen, eğitimli çalışanların
küçük gruplarda az sayıda çocuğa baktığı, çocuklara uygun tasarlanmış, çocuk
dostu malzemelerle inşa edilmiş, çocukların gelişimine uygun oyuncaklarla,
kitaplarla, ekipmanlarla donatılmış kamusal kreşler.
Kreş bakımı almış çocuklara odaklanan çeşitli araştırmalar,
kaliteli bakım hizmetlerinin çocukların dil becerilerini, bilişsel
gelişimlerini, hafıza yeteneklerini desteklediğini gösteriyor. Kreşler,
çocuklara ebeveynlerin sunamayacağı pek çok fırsatı, en önemlisi de
yaşıtlarıyla birebir ilişki kurma fırsatını sunuyorlar. En önemlisi de kaliteli
bakım hizmetleri, aileler arasındaki sosyo-ekonomik farkların çocuklara daha az
yansımasını sağlıyor ve böylece toplumsal eşitliğe katkıda bulunuyor.
Kısacası, çocuk bakımı meselesi sadece çocuğun
bir şekilde bakılıp büyütülüp örgün eğitime katılacak yaşa getirilmesinden
ibaret değildir. Kreş çocukların hakkıdır. Kreş yaşındaki çocuklar
hakları için mücadele edebilecek, örgütlenebilecek politik özneler olmadıkları
için bu hakkı savunmak da bize düşüyor. Konuyla ilgili manifesto niteliğinde
nefis bir yazıyı şurada okuyabilirsiniz.
No comments:
Post a Comment