Wednesday, 28 December 2016

Yeşil şapkalı minik anarşist: Snufkin


“Ah ne harika,” diye fısıldadı Sniff, “senin mi bunlar?”
Snufkin kaygısızca “Burada yaşadığım sürece öyle” diye cevapladı onu,
“her şeyin hükümdarı benim, bütün dünya bana ait.”

Tarihin her dönemi kendi yazarlarını yaratır. Stilleri, hikaye ettikleri konular, hatta anadilleri farklı olsa da aynı döneme tanık olmanın bağı vardır bu yazarlar arasında. 1. Dünya Savaşı sırasında yıkılmış, alt üst olmuş, henüz bir savaşın dumanı tüterken yeni bir savaşı bekleyen bir dünyaya doğan yazarlar kuşağı da böyle. Amerika’dan J.D. Salinger ve Carson McCullers, Britanya’dan Muriel Spark,  talihsiz adı yüzünden hep unutulan romancı Elizabeth Taylor ve Barbara Pym, Türkiye’den Vedat Türkali veYusuf Atılgan bambaşka dünyalardan bahsetseler de hepsi küçük ve tuhaf insanların önemsiz hayatlarını, gündelik ilişkilerin gözden kaçan detaylarını anlatır. İnsan olmanın küçük ortaklıklarını arayıp bulmaya çalışır gibidirler, onların birbirine hiç benzemeyen eserlerindeki bu arayış okurun yüreğini ince ince sızlatır.
Tove Jansson da bu yazarlardan biri. Jannson’un yetişkinler için yazdığı roman ve hikayelerin, özellikle de küçük bir çocuğun ihtiyar büyükannesi ile geçirdiği yaz tatilini anlatırken yaşam ve ölüm temaları hakkında zarafetle kalem oynattığı Summer Book ( İsv: Sommarboken) kitabının kitaplığımda özel bir yeri vardır. Ama bu yazıda onun çocuklar için yazdığı kitaplardan bahsedeceğim. İsveççe bilmediğim için bu kitapları İngilizceden okudum. Alıntılar kendi okuduğum versiyondan, dilden dile aktarılırken muhtemelen pek çok şey kaybeden çeviriler tüm hatalarıyla bana ait.
Tove Jansson 1914 yılında, Finlandiya'nın İsveççe konuşan azınlığına mensup bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Heykeltraş babası ve grafik sanatçısı annesiyle, gelenin gidenin eksik olmadığı bohem bir evde, avant-garde sanatçılar, sosyalist entelektüeller arasında büyümüş. Haliyle diğer kardeşleri gibi Tove de hep sanatla ilişki içinde olmuş. İlk kitabı henüz 13 yaşındayken yayınlanmış, 20’li yaşlarında Nazi karşıtı Garm dergisine karikatürler çizmiş. Etrafına koca bir dünya öreceği Moomintroll (İsv: Mumintroll, Tr: Mumi) karakteri de ilk olarak bu karikatürlerde karşımıza çıkıyor.
Jansson, Moomintrolleri anlattığı sekiz roman, bir hikaye derlemesi, bir o kadar da resimli kitap yazdı, bu kitaplar kırkın üstünde dile çevirildi. Peki böyle sıra dışı bir çevrede yetişen, hayatının büyük kısmını ıssız bir adada geçiren, üstelik 1971’e kadar homoseksüelliğin yasadışı olduğu Finlandiya’da partneri ile yaşayan bu tuhaf kadın nasıl Finlandiya’nın en sevilen ve yazdıkları dünyada en çok tanınan yazarı oldu? Bunun sırrı yarattığı dünyanın büyüsünde gizli.
Tove Jansson, Moomintroll kitaplarının ilkini savaşın asla sonu gelmeyecekmiş gibi göründüğü yıllarda naif ve mutlu bir hikaye anlatmak istediği için yazdığını söylemiş. Bu duygu da serinin ilk kitaplarında yoğun bir şekilde hissediliyor: ormandaki savunmasız minik canlılar hep dışarıdan gelen bir tehlike ile tehdit altındadır, kimi zaman bir sel baskını, kimi zaman ise bir kuyruklu yıldız. Kitaplar evini yitirmiş, oradan oraya savrulan karakterlerle, anasız babasız kalmış çocuklarla doludur. Ancak sonunda her şey tatlıya bağlanır, her kayıp ruh sığınacak bir liman bulur. Bu dünyada güzel bir fincan çayın ve yaban mersinli bir kekin, çayıra uzanıp yüzünde güneş ve rüzgarı hissederek uyumanın çözemeyeceği hiçbir sorun yoktur.
Kitapların merkezinde Fin coğrafyasına özgü o büyüleyici vadilerinden birinde yaşayan Moomin ailesi var. Tıpkı Janssonlar gibi anne, baba ve çocuktan oluşan bu ailenin kapısı da herkese açık, dolayısıyla kitaplar da ilginç karakterler geçidi gibi. Dünyanın kendi etrafında döndüğüne inanan, kıymeti kendinden menkul filozof Muskrat, ömrünü bir gün gelecek felaketten korkarak geçiren, o felaket nihayet geldiğinde özgürleşen titiz Fillyjonk, kitapların en karanlık karakteri, yürüdüğü yeri donduran yalnız ve mutsuz Groke, aralarında kendi uydurdukları bir dil konuşup el ele dolaşan ve her gittikleri yere bir bavula saklayıp kimseye göstermedikleri bir yakutu taşıyan Thingumy ve Bob bunlardan bazıları. Kimi eleştirmenler bu son karakterleri gizli aşkın olağanüstü güzel bir metaforu olarak yorumlar.
Bunca renkli karakter arasında bana bu yazıyı yazdıran edebiyatın en tatlı anarşist portrelerinden biri olan Snufkin (İsv: Snusmumrinken) oldu. Snufkin, kitapların baş kahramanı olan tombul, yumuşak tüylü Moomintroll’ün en yakın arkadaşıdır. Her yıl Moominler kış uykusundan uyandığında onları ziyarete gelen, sonbahar geldiğinde ise onları bırakıp yalnız başına dolaşmaya çıkan minik bir gezgindir Snufkin. Özgürlüğüne son derece düşkündür. Hatta aralarındaki sevgi onu bir yere bağladığı için en yakın arkadaşına bile içerler kimi zaman. Ama çok da iyi kalpli ve sadıktır, dönüp dolaşıp her bahar vadiye, arkadaşının yanına gelir.
Snufkin’in hayata dair derin bir sezgisi, en zor durumlarda kimsenin aklına gelmeyen küçük detayları gören bir gözü vardır. Bu yüzden de vadinin en küçük, en mahcup sakinleri Snufkin’e hayrandırlar. Ama bu küçük filozof, onlara “eğer birine çok fazla hayranlık duyarsan asla tamamen özgür olamazsın” diye nasihat vermekten geri durmaz.
Doğadan aldığı ilhamla besteler yaptığı ağız mızıkası, gönlü nereye isterse oraya kurduğu çadırı ve yeşil şapkasından başka hiçbir eşya taşımaz. Bunu da şöyle açıklar: “Bir şeylere sahip olmak istediğinde böyle olur işte. Oysa ben onlara sadece bakıyorum, sonra buradan gittiğimde onları zihnimde taşıyacağım. Bu sayede ellerim hep serbest kalıyor, çünkü bir bavul taşımak zorunda değilim.” Yani kendine ait bir şeyler olsun istememesinin tek sebebi bir yere bağlanmamak değildir aslında, o sahip olma fikrine toptan karşıdır.
Snufkin'in mülkiyet karşıtlığı öyle keskindir ki kitaplarda kontrolünü kaybettiği tek sahne, şaşkın Hemulen’in Moomin Vadisi’nin girişine bir tabela dikmeye kalkışmasıdır. Snufkin tabelalara, çitlere, uyarı levhalarına asla tahammül edemez. Sonradan verdiği tepkiye kendi de şaşırsa da öfkeden gözleri döner: “Herkes öğrenmelidir ki Snufkin uyarılardan nefret eder –aslında özel mülkiyeti çağrıştıran her şeyden: Girilmez! Yasak! Dur! – Eğer Snufkin’le en ufak bir münasebetiniz olduysa bilirsiniz: bu uyarılar onu öfkelendiren, kırılgan ve başkalarının insafına kalmış hissettiren tek şeydir.”
Snufkin’in bir diğer özelliği olan otorite karşıtlığı, dünyada hiç hazzetmediği tek insan olduğunu söylediği, hatta düşmanı olarak tanımladığı park bekçisine duyduğu garezde görülür. Park bekçisi, parkı sınırlamaya, bitkileri budayarak şekilden şekle sokmaya, tepetaklak dolaşıp ağaçlara tırmanmaya heves eden çocukları kum havuzunda uslu uslu oturtmaya kalkan kendini bilmez bir tirandır. Snufkin kural koymaya pek meraklı bu park bekçisinden son derece yaratıcı bir yöntemle alır intikamını: araziye dokunanı elektrik çarpan minik yaratıklar dikerek. Sonra da “sigara içilmez” levhasından başlayarak parktaki bütün levhaları zevkle söküp parçalar.
Snufkin’i en iyi anlatan pasajlardan biriyle bitireyim:
“Eğer notaları zamansız salıverirse yarı yolda sıkışıp kalabilirlerdi ve yalnızca birazcık güzel ezgi çıkardı ortaya, ya da onları tamamen kaybeder ve bir daha asla o doğru hissi bulup onları tekrar yakalayamayabilirdi. Ezgiler çok ciddi şeylerdir, hele ki aynı anda hem neşeli hem de hüzünlü olmaları gerekiyorsa.
Ama bu akşam Snufkin ezgisine çok güveniyordu- oracıkta bekliyordu notalar, neredeyse tamamen olgunlaşmışlardı- ve bu ezgi şimdiye kadar bestelediklerinin en iyisi olacaktı.
Ertesi gün Moomin Vadisi’ne gittiğinde köprünün üstüne oturup bu ezgiyi çalacaktı ve Moomintroll dinler dinlemez “işte bu çok güzel, gerçekten çok güzel” diyecekti.
Evet, daima onu bekleyen ve özleyen Moomintroll. Evinde oturup onu bekleyen, ona hayran olan ve her seferinde “elbette özgür hissetmelisin, tabii ki uzaklara gitmelisin, kimi zaman yalnız kalmayı istediğini çok iyi anlıyorum” diyen Moomintroll.
Ve yine de her seferinde gözleri düş kırıklığıyla kapkara kesilirdi, elden ne gelir.
Aaah ah, diye kendi kendine mırıldandı Snufkin ve yoluna devam etti.
Aah ah. Ne kadar da çok, pek çok hislidir bu Moomintroll. Ama şimdi onu düşünmeyeceğim. Evet o harika bir Moomintroll, ama tam şu anda onu düşünmek zorunda değilim. Bu gece ezgim ve ben tek başımızayız ve bu gece, yarın değil.
Kısa bir süre sonra Snufkin Moomintroll’le ilgili her şeyi tamamen aklından çıkarmayı başardı.”
Tove Jansson’un yetişkinler için kaleme aldığı kitaplar ne yazık ki henüz Türkçeleştirilmedi ancak İngilizce baskıları bulunabiliyor. Moomintroll serisini ise Ayrıntı Yayınları 2010 yılında yayımlamaya girişti ve kitapların ikisi Kuyrukluyıldız Geliyor ve Büyücünün Şapkası adıyla basıldı. Henüz kitapların arkası gelmedi, serinin kalanının da yakın zamanda yayımlanacağını umalım. 

1 comment: