Thursday 31 December 2015

Kar yağışını seyrederken



İzmir’de büyüyen bir çocuk olarak yeni yıla kar yağışı altında girmek en tatlı hayallerimdendi. Yıllar sonra nihayet beyaz bir yılbaşı yaşamayı beklerken buna çok da sevinemediğimi fark edince aklıma anneannemin hava durumuna dair bir sözü geldi. Ne zaman kar yağsa “Allah açıkta olanlara acısın” derdi anneannem. Bu yazıyı işte o sözü düşünerek yazıyorum, çünkü görüyorum ki bugün çoğumuz o çok sevdiğimiz kar yağışına kışı açıkta karşılayacak göçmenleri, sokak hayvanlarını, yılbaşını kutlayacak hali kalmamış çocukları düşünerek doya doya sevinemiyoruz, ya da bir an dünyayı unutup sevinecek olsak bundan utanç duyuyoruz. Üstelik sadece kar yağdığında değil daha pek çok mutlu anımızda yaşıyoruz bunu.
Toplumsal olanın kişisel olana bu kadar derin etkisinin olduğu bir başka dönem de 1970lerdi. Buyurun size 1977 yılında Milliyet Çocuk dergisinde yayımlanan, 10-14 yaş arası çocukların yazdığı üç şiir:
Utanıyorum Halkım (Ülfet Oran - Milliyet Çocuk)
Utanıyorum, utanıyorum hepinizden/ bayram sevincini yüreğimde duymaktan./ utanıyorum, bayram günü temiz giysiler giymekten/ alışagelmiş ‘bayramınız kutlu olsun’ demekten.
Utanıyorum yoksul halkım,/ sizler sefil bir hayat yaşarken/ bebelerinizin karnını doyuracak ekmek,/ üşüyen minicik ayaklarını örtecek ayakkabı bulamazken/ ben;/ bütün bayram yapanların adına/ sizlerden utanıyorum halkım.
Üşüyen Çocuklar (Şehnaz Tahir - Milliyet Çocuk)
Bir sabah uyandım erken/ Kar yağmıştı birden/ Ben de sevindim içimden/ Sonra düşündüm yeniden/ Utandım kendimden/ Bunca çocuk üşür şimdi/ Belki ağlar kimileri/ Açtır minik mideleri/ Üşür o ufak elleri/ Morarmıştır dudakları/ Kiminin yüzü sapsarı/ Donuyor şapkasız başları/ Anladım sevinmek gereksiz/ Kalktım yatağımdan isteksiz/ Kahvaltımı yaptım sessiz.
İstanbul (İpek Şendil - Milliyet Çocuk)
Ne zaman baksam/ Galata köprüsüne/ Çocuklar görüyorum/Gemileri seyreden
Ne zaman baksam/ Bu güzel kente/ İnsanlar görüyorum/ Duraklarda bekleşen
 Ne zaman bir kar yağsa/ İçime bir burukluk çöküyor/ Evet! Acı bir burukluk/ Çünkü yoksullar üşüyor.
(1970lerde yayımlanan çocuk dergilerini ve bu dergilerdeki çocuk şiirlerini incelediğim bir yazıya şuradan ulaşabilirsiniz.)
Sosyal medyada ufak bir gezintiye çıkmak yetmişlerin çocuklarına bu şiirleri yazdıran ruh halinin bugün ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. (Elbette sosyal medyanın temsil gücü, yakın çevreyi ve yakın siyasi görüşten insanları örneklem olarak almanın sıkıntıları vesaire tartışılabilir ama bu izlenimsel bir yazı olduğundan bunları bir seferlik kulak ardı edeyim.) Artık doğum haberleri Aylan ve Simay bebekleri düşürüyor aklımıza, karne günlerinde Berkin’i, Uğur’u, ve karne alamayan diğer çocukları anımsıyoruz. Ankara, Suruç, Soma gibi büyük katliamların yaşandığı günlerde seyahat ve yeme içme fotoğrafı paylaşanlara kendi arkadaşlarından gelen ikazlar, mutlu bir haberi paylaşırken not düşülen mahçup, neredeyse özür dileyen yorumlar yabancımız değil.
Umudum odur ki 1990lara dönmeyeceksek tam da bu ruh hali sayesinde dönmeyeceğiz. Gezi’den beri kutuplaşma tırmanır, siyasi hassasiyetlerimiz artarken nasıl olduysa bir kısmımız yeniden toplum olmayı becerdik çünkü. “Gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir” ya, işte o yüzden gülemiyoruz. Evet, çok kötü günler yaşıyoruz ve evet, muhtemelen çok daha kötüleri bizi bekliyor. Ama bana umut veren bu gülemememiz işte. Herkese iyi yıllar.

Çatışmanın Gölgesindeki Çocuklar: 1970lerde Çocukluk Deneyimlerinin Çocuk Yazınına Yansımaları*



Doktora tezim için 1980 sonrasında çocukluk deneyimlerinin nasıl farklılaştığı konusunu araştırırmaya karar verdiğimde böyle bir farklılaşmadan söz edebilmek için ister istemez önceki dönemle bir karşılaştırma yapmam gerekti ve bir süre yetmişlerin en popüler çocuk dergilerinden Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk'u inceledim. Çocuk dergileri çocuk kültürünün farklı katmanlarının izini sürmek için değerli kaynaklar. Ben de bu yazıda bu dergilerin genel içeriklerinden ve çocukların dergilere gönderdiği çeşitli yazılar, mektuplar ve benzeri belgelerden yola çıkarak 1970lerin sonlarında çocukluk deneyimlerine dair bazı sorular sormaya çalışacağım. 
Tabii böyle bir çalışmaya başlarken vurgulanması gereken birkaç nokta var. Öncelikle sadece bu dergilerin analizinden yola çıkarak bu yıllardaki biricik çocukluk deneyimini anlayabileceğimiz yanılgısına düşmemek lazım. Çünkü ne bize bunu aktarabilecek bir kaynak mevcut, ne de böyle bir ortak çocukluk deneyimi. Üstelik bu dergiler sayesinde ulaştığımız bilgiler okurların deneyimlerinin hasarsız kanıtları da değil. Sonuçta bu dergilerin içerikleri yayıncıların ideolojik kaygılarından, çocukluğa dair tahayyüllerinden bağımsız oluşmuyor. Hadi gelin dergimize katkıda bulunun diye davet ettikleri her çocuk bu çağrıya cevap vermiyor, üstelik her cevap veren çocuk da yazı kurulunun sınırlarını aşıp dergiye giremiyor. Yine de bu dergilerde bazı bilgi kırıntıları bulunabiliyor, ve umuyorum bu kırıntılar bu deneyimlerin ufacık da olsa bir parçasını görmemizi sağlar.
Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk yetmişlerin ikinci yarısında Türkiye’nin iki büyük gazetesinin çocuk ekleri olarak ortaya çıkıp bir süre sonra da ayrıca satılmaya başlananmış.  Bu dergilerin yayımlanmaya başladığı yıllarda, kısa bir süre öncesine kadar ülkenin en popüler dergisi olan Doğan Kardeş düşüşe geçmiş durumda. Zaten bir süre sonra mali sorunlar sebebiyle sayfa sayısı azaltılıyor, çok geçmeden de bir grev sebebiyle tamamen kapanıyor. Dolayısıyla 1977’den itibaren çizgi roman dergileri hesaba katılmazsa Milliyet ve Tercüman Çocuk dergileri piyasadaki en önemli çocuk yayınları haline geliyor.
Milliyet Çocuk dergisi, 1974 yılında gazete eki olarak hayatına başladıktan bir süre sonra bağımsız bir dergi olarak satılmaya başlanıyor. Ağırlıklı olarak çizgi romanlara yer veren dergi bir süre ilgi görmüşse bir süre sonra tirajı 5000 civarına düşerek zarar etmeye başlamasının ardından kapanıyor. 1977 yılında Milliyet gazetesinin başyazarı Abdi İpekçi, o yıllarda Milliyet Yayınları’nı yöneten Ülkü Tamer’e dergiyi canlandırmayı teklif ediyor. Teklifi kabul eden Ülkü Tamer, bir şart koşuyor bu iş için. Yazar, kendi deneyim ve gözlemlerinden yola çıkarak çocukların 'kendilerinin çocuk yerine konulmasından' hoşlanmadıklarını savunuyor. Buna dayanarak, "Büyük dergisi çıkarır gibi çıkaracağız. Başyazı olacak, köşe yazarları olacak, araştırma yazıları, öyküler olacak." "İri iri harfler de yok. Küçük puntolar kullanacağız." diyerek bu işe soyunuyor.  
Bu sebeple Milliyet Çocuk dergisi, okuyucu tepkilerini incelemek için son derece elverişli bir kaynak. Çünkü daha önceki kısa süreli deneyim, derginin hayatta kalması için, okunması ve kar etmesi gerektiğini gösteriyor. Bu da dergiyi çocukların fikirlerine, isteklerine açık hale getiriyor. Daha ilk sayıdan itibaren “Dergimiz için düşündüklerinizi yazın bize. Neleri beğendiniz, neleri beğenmediniz. Neler istiyorsunuz bildirin. Bu, sizin derginiz. Yolu da siz göstereceksiniz.”, “Sizlerin de mektuplarını bekliyoruz. Dergimizde neleri seviyorsunuz, yazın bize. Sevmediklerinizi de yazın, bizi eleştirin. Bize yol gösterin.” çağrıları yapılıyor başyazılarda. Okurun isteklerini anlamak için çeşitli yöntemlere başvuruluyor. Bunlardan en orijinal olanı ise herhalde periyodik olarak yayımlanan, ve okurların derginin sayfalarına not verdiği Milliyet Çocuk karneleri. Üstelik çocuklar da bu katılım talebine oldukça olumlu yanıt veriyorlar. Bunun dışında okur mektupları titizlikle inceleniyor, okur profilini çıkarmak için çeşitli anketler düzenleniyor.
Editoryal kadro ile okurun istekleri arasındaki en önemli gerilim, çizgi roman konusu hakkında yaşanmış. Vedat Nedim Tör geleneğinden gelen Ülkü Tamer, çizgi romanı yalnızca okuma alışkanlığı için bir atlama tahtası olarak kabul edebiliyor. Fakat çocuklar onunla aynı görüşte değil. Baktığımızda, derginin ilk sayısında %50/%50 olan çizgi/yazı oranının ilk yıl içinde %64/%36’ya, ikinci yıl ise %70/%30’a kadar çıktığını görmek mümkün. Bunun yanı sıra, yine çocukların istekleri doğrultusunda derslerle ilgili sayfalar giderek azalıyor, bunun yerine ünlüler, futbol, televizyon, popüler müzik gibi konuların ağırlığı artıyor. Okurlarla benzer bir iletişime girmeye gerek duymasa da Milliyet Çocuk örneğini takip eden Tercüman Çocuk’un da sayfaları aynı ağırlıkta düzenlenmiş.
Bu iki dergi karşılaştırıldığında fiyatlarından yazı-çizgi ağırlığına birbirlerine son derece benzedikleri görülüyor, zaten Tercüman Çocuk ve dönemin yaygın banka dergileri Milliyet Çocuk’un yakaladığı tirajı fark ederek bu dergiyi sayfa yapısından içeriğine bir şablon kabul etmişler. Öte yandan Tercüman Çocuk dergisini yayımlayanlar Milliyet Çocuk’ta olduğu gibi okuyucuyu çekmek için dergiyi onların isteklerine göre şekillendirmek yerine daha farklı yöntemler kullanıyorlar. 1978’in büyük piyango çekilişi buna bir örnek. Fakat yalnız kapaklarına bakmak bile bu iki derginin benzerliğinin şekilde olduğunu gösteriyor.
Dergilerin okur profilleri de ortak özellikler göstermekle beraber oldukça farklı. Burada gördüğünüz veriler Milliyet Çocuk dergisinin "Mektup Arkadaşı" köşesine yazan çocuklar ve Tercüman Çocuk’ta eşdeğer bir köşe olmadığı için bu dergide her hafta geniş bir sütunda  yayımlanan "Soru Soran Okurlarımız" köşesinden derlendi. Milliyet Çocuk okurlarının ağırlıklı olarak 10-14 yaş grubunda olduğu görülebiliyor. Tercüman Çocuk’da okurların yaşlarını gösteren herhangi bir veri olmadığı için başvurabileceğimiz tek kaynak çocukların fotoğrafları, ki bu da okurların yaşlarının yaklaşık aynı aralıkta olduğunu gösteriyor. Okurların nerede yaşadığına bakıldığında daha ilginç bir tablo ortaya çıkıyor. Milliyet Çocuk’un yaygın dağıtım ağı sayesinde ülkenin pek çok yerinde okunduğunu, ancak okurların belli başlı şehirlerde yoğunlaştığını söyleyebiliriz. Tercüman Çocuk ise yine yaygın şekilde dağıtılmakla beraber okurların büyük şehirlerle Anadolu arasında kısmen daha eşit dağıldığı gözleniyor. Daha çarpıcı bir fark ise okurların cinsiyetlerine dağılımına bakıldığında görülebiliyor. Milliyet Çocuk dergisine yazan okurlarda kızların oranı %44, erkeklerinki ise %56. Tercüman Çocuk’ta adı anılan çocuklar ise hemen tümüyle erkek. Bunun çeşitli sebepleri olabilir tabii, örneğin aileler kızlarının dergiye herhangi bir şey göndermesini istememiş olabilirler. Yine de oran azımsanmayacak derecede farklı gördüğünüz gibi.
Buraya küçük bir not düşeyim. Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk zıt kutupları temsil ediyor mu diye sorulabilir. Tam anlamıyla değil, sonuçta MilliyetTercüman kadar adı konmuş bir ideolojik duruşa sahipti demek zor. Fakat bu dönemde Tercüman Çocuk’un milliyetçi - muhafazakar çizgisini karşılayacak bir sol dergi de yoktu. 68’in etkisiyle çocuk edebiyatına sosyalist gerçekçiliğin hızla girdiği Almanya’nın tersine Türkiye’de sol çocuk yazınını uzun süre önemli bir gündem olarak kabul etmemişti. Sosyalist gerçekçi edebiyatın Türkiye'de kendine ancak 1970lerin sonuna doğru bir yer bulabildiğini söyleyebiliriz. Ve bu akımın temsilcileri de Milliyet Çocuk dergisini gerek katkılarıyla gerek yorumlarıyla destekliyorlardı.
Her ne kadar Milliyet Çocuk net bir siyasi bir tavır takınmamış olsa da iki derginin içeriklerini karşılaştırdığımızda aradaki farkı açıkça görebiliyoruz.  Örneğin Tercüman Çocuk’taki çizgi romanlar derginin genel duruşuyla uyumlu bir şekilde Tengiz Han, Mete Han, Yüzbaşı Volkan gibi örneklerken Milliyet Çocuk’ta ağırlıkla Avrupa çizgi romanı ve klasik edebiyatın çizgi roman uyarlamalarına yer veriliyor. Bir başka örnek de Milliyet Çocuk’ta yayımlanan Aziz Nesin, Bekir Yıldız, Selim İleri, Mehmet Seyda, Adnan Özyalçıner, Süreyya Berfe, Ömer Faruk Toprak, Oktay Akbal, Yaşar Kemal gibi siyasi duruşları ile de bilinen yazarların hikayeleri. Bu hikayelerin ortak özelliği, daha önceleri sadece Kemalettin Tuğcu’nun görmeye cüret ettiği yoksulluğu ve toplumsal adaletsizliği konu almaları. Başka yazarlarda da bunun etkileri görülebilir. Örneğin Müjdat Gezen’in Aptal Hamdi tefrikası kent yoksulu bir çocuğun hikayesini anlatıyor. Tercüman Çocuk’ta ise yoksulluk yalnızca başarı hikayelerinde yer bulabiliyor kendine.
Tercüman Çocuk’ta ise siyasi duruşu açığa vuran bambaşka yazılarda da karşılaşıyoruz. Örneğin dergide “Kendileri ırakta, gönülleri bizimle” başlığıyla dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Türkleri anlatan yazılar yayımlanıyor. Bunlardan bir örnek: “Yunanlıların işgali altındaki Batı Trakya’da yüz binden fazla Türk yaşıyor. Buna yaşamak denilebilirse.  (…) Buraya Yunan çizmesi girdikten sonra toplu öldürmeler, soygunlar, yağmalar başlamıştı. Hala da devam edip gidiyor. (…) Türkleri hep arkadan vuruyorlar. Hiç erce dövüşmüyorlar.” Ya da çocuklara iyi beslenme, spor gibi tavsiyelerin dışında şöyle öğütler de verilebiliyor: “Halkın mutlu olması için üç ilke vardır, asla unutulmaya: Biri, dine bağlılık. İkincisi, yönetene itaat. Üçüncüsü, namuslu ve temiz yaşamak.” Güreş sporuyla ilgili bir yazıda şöyle ifadeler görülebiliyor: “Ata sporumuzun gururu, Rusların korkulu rüyası: Reşit Karabacak Rus Güreş Federasyonu daha şimdiden Karabacak’ı yenebilecek bir eleman bulma hazırlığına başlamıştır. Reşit Karabacak’ın bugüne kadar hiçbir kuraldışı davranışta bulunduğu görülmemiştir. Uluslar arası yarışmalardan önce namazını kılar, dua eder.” İlginç bir not da Tercüman Çocuk’ta karateye ayırılan geniş yer.
Fakat bu farklılıkların yanı sıra iki derginin çok önemli benzerlikleri de var. 1970lerde yetişkinlerle çocukların kültürel evrenleri arasındaki sınırların bulanıklaştığını gözlemlemek mümkün. Futbol gibi kitlesel sporlar, popüler müzik, sinema ve televizyon çocukların ve yetişkinlerin ortak ilgi alanları haline geliyor. Örneğin Milliyet Çocuk’ta okurların istekleri doğrultusunda konukların davet edildiği her sayı bir konuk sayfasında Ajda Pekkan, Cüneyt Arkın, Ali Rıza Binboğa, Cem Karaca, Ayşen Gruda, Tarık Akan, gibi isimler görülüyor. Bundan başka bir de ünlü futbolcular dizisi yayımlanıyor dergide. Her iki dergide de televizyon ve sinema çocuklara yönelik ürünlerin değil, yetişkinleri hedefleyenlerin revaçta olduğu gözlemlenebilir. Mesela Oyun Treni programı değil de Nick Nolte’nin yıldız olarak parladığı Zengin ile Yoksul çocuklar arasında revaçta.
Popüler kültürün bu kadar yaygınlaşmasının önemli sebeplerinden birinin, çocukları ve ergenleri 1970lerin gergin siyasi ortamından yalıtmak olduğu söylenebilir. Her iki derginin de siyasi duruşları gözden kaçmayacak kadar belirgin olsa da ikisi de güncel politikaya yer vermiyor sayfalarında. Tercüman Çocuk’un milliyetçiliği bile gurbetteki Türkler üzerinden anlatılıyor mesela. İlk bakışta bu strateji başarıya da ulaşıyor ve çocuklar kendilerine sunulan popüler kültürle haşır neşir olabilme fırsatını memnuniyetle kabulleniyorlar, bu bir anlamda dışına itildikleri yetişkin dünyasına katılma fırsatı da sunuyor çünkü.
Ama yetişkinlikle çocukluk arasındaki sınırların bulanıklaşması tek yönlü bir yol değil. Sınırları bir kez geçen çocuklar televizyon izleyip çizgi roman okumakla yetinmiyorlar. Bilmemeleri gerekenleri merak etmeye, sormamaları gereken soruları sormaya başlıyorlar. Çocukların zihinsel dünyası hakkında fikir sahibi olabilmek için iki dergide yayımlanan çocuk şiirlerini inceledim. 
Bu eserler farklı başlıklar altında toplanabilir: okul, öğretmen ve ders konulu vazife şiirleri; büyük ihtimalle okul ödevi olarak yazılan Atatürk, tarih, Anadolu gibi konularda şiirler, aile bireylerini konu alan sevgi ve bağlılık şiirleri; çocukların içinde bulundukları çevreye dair yazdığı oda, ev, mahalle, köy, kent konulu tasviri şiirler;  oyuncaklar, kitaplar ve hobiler hakkında ilgi alanı şiirleri; ve diğerleri. Tüm şiirler arasında çocukların nasıl düşündüğü ile ilgili en çok ipucunu ise keşif, merak ve hayran olma karışımı duygular yansıtan şiirler veriyor, hayvanlar, mevsimler, dünya, dağlar, deniz, gece, gündüz, güneş, uzay, duygular, zaman, sonsuzluk ve hayatın kendisine dair şiirler bunlar.
Çocukların şiirleri dönemin atmosferini oldukça yoğun bir şekilde yansıtıyor. Bunu Milliyet ve Tercüman Çocuk dergilerinde farklı şekillerde gözlemek mümkün.  Şiirlerin bazıları siyasi bilinci gayet yüksek çocuklar tarafından yazılmış:
Yoksul Arkadaşıma (Cem Özoral - Milliyet Çocuk )
Ben her sabah/ Bir yumurta/ Biraz yağ/ Biraz bal/ Biraz da peynir yiyebiliyorum/ Sen de yiyebiliyor musun/ Yoksul arkadaşım?
Ben her gün okula/ Otobüsle gidiyorum/ Önlüğüm temiz/ Kalemim, defterim tam/ Senin otobüs paran oluyor mu/ Kalemin bitince yenisini alabiliyor musun/ Yoksul arkadaşım?
İnan bana yoksul arkadaşım/ Bilsem ki/ O insanca gururun/ Kırılmayacak/ Yiyeceğimin bir parçasını/ Harçlığımın yarısını/ Seve seve sana verirdim/ Benim yoksul arkadaşım.

Ülkümüz (Ömer Faruk Noyan - Tercüman Çocuk)
Bir milletiz sözüne uyan/ Bir milletiz tüm dünyaya yayılan/ Adalettir bizim gayemiz ülkümüz/ Bir milletiz büyük devletler kuran.
Her zaman büyük ve uluyuz biz/Kalplerde altın taht kuranız biz/ Özümüzde güçlü benliğimiz var/ En güçlü, en yılmaz bir milletiz biz.
Türk dendi mi güçlü anlamalısın/ İçtenlikle törene bağlanmalısın/ Hiçbir zaman yılmadan ve yorulmadan/ Yurdunu kötülerden kurtarmalısın.

Utanıyorum Halkım (Ülfet Oran - Milliyet Çocuk)
Utanıyorum, utanıyorum hepinizden/ bayram sevincini yüreğimde duymaktan./ utanıyorum, bayram günü temiz giysiler giymekten/ alışagelmiş ‘bayramınız kutlu olsun’ demekten.
Utanıyorum yoksul halkım,/ sizler sefil bir hayat yaşarken/ bebelerinizin karnını doyuracak ekmek,/ üşüyen minicik ayaklarını örtecek ayakkabı bulamazken/ ben;/ bütün bayram yapanların adına/ sizlerden utanıyorum halkım.

Boyacı (Şahin Ergüney -  Milliyet Çocuk)
Ufacık boyanmış eller/ Kocaman fırçaları tutuyor/ Gülümsüyor seviniyor/ Bir müşteri bulmanın sevinci içersinde/ Durmadan sağa sola/ Fırça sallayan ufacık bir elleri vardı/ Omzunda bir sandık/ Boyacı boyacı diye bağıran/ Ufacık cılız bir çocuk/ Belki evinde kaç kişi/ Onun getireceği parayı bekliyor/ Ufacık yaşta para kazanmak kolay değil/ Durmadan sağa sola fırça sallamak/ Kolay değil.

Nimetler (Muzaffer Alacaoğlu - Tercüman Çocuk)
Nimetler... Aramadığın kadar/ Nimetler… Sonsuza kadar/ Nimetler… Güzel nimetler/ Bitkiler, hayvanlar/ Bütün dünya/ Ve akıl/ Nimetlerin en büyüğü/ Bunun için bizi yaratana/ Dua edelim, sevinelim/ Bu nimetler için/ Ne yapsak az/ Büyük Allah’a.

Üşüyen Çocuklar (Şehnaz Tahir - Milliyet Çocuk)
Bir sabah uyandım erken/ Kar yağmıştı birden/ Ben de sevindim içimden/ Sonra düşündüm yeniden/ Utandım kendimden/ Bunca çocuk üşür şimdi/ Belki ağlar kimileri/ Açtır minik mideleri/ Üşür o ufak elleri/ Morarmıştır dudakları/ Kiminin yüzü sapsarı/ Donuyor şapkasız başları/ Anladım sevinmek gereksiz/ Kalktım yatağımdan isteksiz/ Kahvaltımı yaptım sessiz.

Ama toplumsal kaygıların çocukların hayatına ne kadar nüfuz ettiği çok daha küçük detaylarda da görülebiliyor. Yoksulluk, pahalılık gibi kavramların aniden satırlardan taştığı son derece çocuksu şiirler de var dergilerde:
İlkbahar (Kerim Kemahlı - Milliyet Çocuk)
İlkbahar geldi,/ Arılar neşelendi./ Yoksul kalan insanlar/ Neşelendi, eğlendi.
Çiçek açtı bahçeler,/ Ne güzel kelebekler/ Kuzular da meledi,/ Soğuk elveda dedi.
İlkbahar meyveleri/ Kiraz, erik, çilekler/ Aman ne güzel meyveler,/ Arılar, kelebekler.

Muz (Odil Tunalı - Milliyet Çocuk)
Sapsarısın muz/ Çok tatlısın muz/ Seni ben çok severim/ Kabuğunu soyup yerim/ Sopaya benziyorsun/ Çabucak bitiyorsun/ Sıcak yerde yetişiyorsun/ Ama çok pahalısın muz.

İki dergi karşılaştırmalı okunduğunda çocukların ne derece politize olduğu daha net görülebiliyor. 
Güzel İstanbul (Mehmet Yazıcı - Tercüman Çocuk)
Her zaman süslenmiş asırlar, çağlar/ Etrafında billur sular/ Fatihlerin geçtiği yollar/ Göğe yükselen minareleri var ya/ Fetih neşesinin seslerini yayar/ Sultanahmed’i, Ayasofya’sı/ Doyumsuz Boğaz sefası/ Güzeldir Sedef’i, Kınalı’sı, Büyük Ada’sı/ Bitip tükenmeyen baharı, yazı/ Bir ömür silinmez hatırası/ Büyük anıtları Sinan’ın/ Bizlere hediyesi Sultan’ın.

İstanbul (İpek Şendil - Milliyet Çocuk)
Ne zaman baksam/ Galata köprüsüne/ Çocuklar görüyorum/Gemileri seyreden
Ne zaman baksam/ Bu güzel kente/ İnsanlar görüyorum/ Duraklarda bekleşen
 Ne zaman bir kar yağsa/ İçime bir burukluk çöküyor/ Evet! Acı bir burukluk/ Çünkü yoksullar üşüyor.
*
Var (Mehmet Yıldırım - Tercüman Çocuk)
Benim köyüm var, dağım var/ Ormanım var, çayım var/ Güzelliği anlatılmaz.
Kahramanlar yetiştirmiş/ Şanlı bir vatanım var/ Tarihe sığmaz.
Gökleri kucaklayan minarem/ Şehidim, gazim, askerim var/ Bir an bile gözünü kırpmaz.

Türkiyem (Kamil Hakan Erengin - Milliyet Çocuk)
Bağrı yanık insanlarıyla/ Başı dumanlı dağlarıyla/ Çağıldayarak akan sularıyla/ Ne güzelsin Türkiyem
Çayırlarda kuzu güden çobanlarıyla/ Kalpleri özgürlük için atan insanlarıyla/ İzmir’i, Bursa’sı, İstanbul’uyla/ Tam bir cennetsin Türkiyem.

Bütün bu farklara rağmen iki dergide de yayımlanan şiirlerde ortak bir duygu da göze çarpıyor, o da çocukların yaşadıkları günden duydukları kaygı ve daha iyi günlere duyulan özlem:
Köyüm  (Mehmet Sarmış - Milliyet Çocuk)
Köyüm/ Şiirlerdeki gibi değil/ Suyu yok/ Ağacı yok/ Ekin cılız/ Evler az/ Sığırlarda süt yok/ Yolu yok yolcu gelsin/ Köyümde akşam tez olur/ Elektrik yok/ Kerpiçtendir evleri/ Güneş vurmuyor karanlık/ Kimse dayanamıyor/ Bu yokluklara/ Azalıyor nüfusu yavaş yavaş/ Giden geri gelmiyor bir daha/ Zengin gelen fakir gidiyor köyümden/ Ben de ayrılmak gereği duyuyorum/ Son olanlardan sonra.

Bu birbirine çok benzeyen iki şiir iki farklı dergiden:
Güzel Günler (Nurtop Aktepe - Milliyet Çocuk)
Anlatmak isterim/ Güzel günleri/ İnsanların kardeşçe yaşayabileceği/ Çocukların oynayıp gülüştüğü/ Savaşsız günleri.
Bahçelerde güller açsın/ Bir çocuk gülüşü gibi/ Elmalar yetişsin ağaçlarda/ Al al, çocuk yanağı gibi.
Anlatmak isterim/ Çocuklar sarı benizsiz,/ Analı-babalı,/ Bakımlı sağlıklı…
Anlatmak isterim/ Gerçek kadar güzel olanları./ Yalan ve hayalleri değil,/ Gerçek olanları.

Bir Ülke Arıyorum (Ahmet Kaya -  Tercüman Çocuk)
Bir ülke arıyorum/ Yeşeren tohumlarında/ Kin bulunmayan/ Bir ülke arıyorum/ Kardeş kavgası olmayan/ Öyle ülke ki umudum/ Sevgi ve sevinç dolu.

Çocukların bir kısmı da yaşadıklarını daha kaygısız günlere duydukları bir özlem olarak yansıtmış. Çocukluğun kaybına duyulan üzüntü ve gelecek endişesi her iki dergide de şaşırtıcı bir tema olarak karşımıza çıkıyor:
Kardeşim (Çağlayan Akın Özkan - Milliyet Çocuk)
Yeni doğdu kardeşim/ Dünyaya yeni açtı gözlerini/ Bilmiyor ki onu bu dünyada neler bekliyor
Benim küçük kardeşim/ Küçücük elleri var/ Minicik gözleri var/ Şimdi gülüyor ama/ Gelecekte gülecek mi?

O Bendim (Recep Bozkurt - Tercüman Çocuk)
Geçmişten bir anı, ufacık/ Geleceğe yürüyen/ Sözlere sığar mı bilmem/ O bendim, ben/ Çocukluğu yaşayan/ Gamsız ve tasasız/ Kuşları andıran/ Cıvıldayıp koşuşan/ Kah gülen veya ağlayan/ Bir fiskeye dayanamayan/ Şen, şakrak/ Kırlarda mutlu/ Sıraları didikleyen/ Kalemleri çiğneyen/ Sevinci her dem sonsuz/ Küçük bir ana yavrusu/ Henüz bilemez umutsuzu/ Günleri hep güneşlidir/ Hiçbir zaman kararmaz/ Kopardığı çiçek bile solmaz/ O bendim, ben.
Sonuçta, bu yıllarda Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk, hem çocukların kendilerine, büyük ölçüde onları depolitize etmek amacı güderek sunulan popüler kültür ile ilişkisini, hem de buna karşılık onların dönemin söylemlerinin ne kadar içinde yaşadıklarını gösteren örnekler. Çocukların deneyimlerinin 12 Eylül ile nasıl değiştiği sorusu bu çalışmanın boyutlarını çok aşıyor, fakat gördüğünüz gibi çocuk dergileri bu değişimi incelemek için çok elverişli veriler içermekte.
*Bu metin Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü öğrencilerinin 2009'da düzenlediği Yukarıdakiler ve Aşağıdakiler konferansında yaptığım bir sunuma dayanıyor.