“Çocuğunuzu Kreşe Göndermeyin!!!”
Bu yazı dizisine başlarken, memlekete dönersek Umut’u gönderecek kreş bulabilecek miyiz sorusuna cevap aradığımdan bahsetmiştim. İnternete erişimi olan her ebeveyn gibi ben de bu soruma cevap bulmak için bir arama motoruna “2 yaş kreş” yazdım. Ve tabii sanki “baş ağrısı” yazıp aratmışım gibi bu aramanın sonucunda da bilgisayarımın ekranına yüzlerce felaket senaryosu döküldü. Profesyonel ebeveynler, hikmeti kendinden menkul uzmanlar ve köşe yazarlarından oluşan koca bir ordu, bu korkunç yanlıştan bir an evvel dönmem için beni uyarıyordu.
Ebeveyn bloglarına, haber sitelerine ve forumlara hakim
olan bu “uzman” görüşüne göre çocuklara en az üç yaşına kadar evde, tercihen de
anneleri tarafından bakılmalı. Gelin bu tavsiyeyi yapan metinlerden birine, Türkiye’den Birgün’e siyasi yelpazenin her yanından gezeteye bulaşıcı bir hastalık gibi
yayılmış olan şu yazıya yakından bakalım. Sözkonusu yazı farklı kaynaklarda
özel bir hastane zincirinin farklı kentlerdeki şubelerinde çalışan, farklı
tıbbi uzmanlık alanlarındadan farklı isimlere atfedilmiş. Hastanenin kendi
sitesinde bile aynı yazı birden farklı imzayla yayımlanmış, o yüzden kimin ne
amaçla yazdığını bilemiyoruz. Gerçi yazı öyle çok mecrada yayılmış, öyle
anonimleşmiş ki ilk kimin yazdığı çok da önemli değil.
Genellikle “çocuğunuzu 3 yaşından önce kreşe göndermeyin”
başlığıyla yayımlanan yazı, “eğer olağanüstü
bir durum söz konusu değilse; çocukları 2.5 -3 yaşından önce aile ortamından
ayırmamalı ve okul öncesi kuruluşlara kayıt ettirme kararı aceleyle
verilmemelidir” cümlesiyle başlıyor. Ardından da çocukların kreşe gitmeye
hazır olmaları için yerine getirmesi gereken bir takım şartlar sıralanıyor. Bu
şartlardan biri çocuğun konuşabilmesi, “o beni dövdü” “öğretmen bana kızdı”
“teyze yemek vermedi” gibi ebeveynlerin kanını donduracak cümleler kurabilmesi.
Kreş dediğimizde aklımıza güvensiz, denetimsiz, çocuğun her an aç
bırakılabileceği, dayak yiyebileceği yerlerin gelmesi gerekiyor çünkü.
Çocukların yerine getirmesi gereken diğer şartlar, kişisel
temizlikten üç tekerli bisiklete binebilmeye, uzun konsantrasyon sürelerinden
sayı sayabilmeye kadar çeşitli becerileri kapsayan uzun bir liste halinde
sıralanmış. Bu hedeflere bedensel ve gelişimsel olarak hiçbir zaman
ulaşamayacak olan çocukların ne yapması gerektiğine dair herhangi bir görüş
bulamıyoruz. Oysa ki kreş denen kurum çocukların belli şartları karşılamasını
beklemez, onlara ihtiyaçlarına göre hizmet verir. Dahası, bir çocuğun kreşe
gitmek için fiziksel, ruhsal ve toplumsal olgunluğa erişmesi gerekmez çünkü
kreş çocukları tam da bu becerilerle donatmaya yönelik bir kurumdur.
Yazıda dile getirilen "kreşe erken giden çocuklar eğitimden soğuyabilir," "dinleme
becerileri tam gelişmemiş olabileceği için öğretmenin talimatlarına
uymayabilir" gibi diğer kaygılara baktığımızda ise bu kreş karşıtlığının altında anaokulu ve kreş
kavramlarının birbirine karıştırılmasının yattığını anlıyoruz. Gerçekten de yazının farklı
bölümlerinde kreş, anaokulu, okul öncesi eğitim, bakım kavramları eş
anlamlıymış gibi birbirinin yerine kullanılmış. Oysa ki kreş çocukların sınıf içinde eğitim gördüğü, öğretmenlerin talimatlarını takip ettikleri bir eğitim kurumu değildir. Kreşin amacı çocukların yetişkinler gözetiminde serbest oynaması, farklı uyaranlarla tanıştırılması, akranlarıyla ilişki kurması için fırsatlar sunulmasıdır.
◆
Kreş ve anaokulları arasındaki farkları biraz açalım. Bir önceki yazımda Türkiye’de yasal olarak
kreşler ve gündüz bakım evlerinin 0-66 ay arası çocuklara bakım sağlayan kurum,
anaokulunun ise 36-66 ay arası çocuklara eğitim veren kurum olarak
tanımlandığından bahsetmiştim. Mevzuat bakım ve eğitim kurumlarını farklı
sınıflandırdığı için Türkiye’de kreşler ve gündüz bakım evleri Aile Bakanlığı
tarafından, anaokulları ise Milli Eğitim Bakanlığı tarafından denetleniyor,
programlar da ilgili bakanlıklarca belirleniyor.
Bu iki başlı sistemin ebeveynler açısından en kafa
karıştırıcı yanı, 3-5 yaş arasındaki çocukların nereye gönderileceği sorusu.
Zira hem Aile Bakanlığı’na bağlı gündüz bakım evleri, hem de Milli Eğitim’e
bağlı anaokulları 36-66 ay arası çocuklara hizmet veriyor. Daha önce de yazdığım gibi, Türkiye'de yeterli sayıda kreş ve bakım evi yok. Anaokulları ise bakım evlerine göre çok daha yaygın kurumlar
olduğu için bunlara erişmek daha kolay. 36 ayı doldurmuş çocuklar için anaokulu,
özellikle de devlet anaokulu çok daha maliyetsiz bir alternatif, Çoğu aile de
hem bu gibi maddi sebeplerle, hem akademik kaygılarla, hem de çalışanlarının lisans
mezunu olması gibi kriterlerle son derece haklı olarak anaokullarını tercih
ediyorlar.
Fakat öte yandan, anaokulları eğitim kurumu statüsünde
olduğu için çoğu anaokullu çocuklara bakım hizmeti verecek yeterli sayıda personel
istihdam etmiyor. Anaokuluna gidecek çocuğun kendi öz bakımını kendisinin
yapacağı varsayılıyor. Pratikte ise elbette durum böyle yaşanmıyor. Kendi okul
yıllarınızdan da gayet iyi hatırlayacağınız üzere, ne kadar bağımsız
yetiştirilmiş olsa da bir çocuğun temizlikten beslenmeye her ihtiyacını kendi
başına giderebilmesi mümkün değil. Bu yüzden anaokullarında yardımcı öğretmen/sınıf
annesi denen görünmez bir kadro var. Devlet anaokullarında bu görev, ailelerden
gelen “bağış”larla tutulan, güvencesiz, örgütsüz, kadrosuz, en iyi ihtimalle de liselerin
çocuk gelişimi bölümlerinden mezun kadınlar tarafından üstleniliyor.
Kısacası, ailelere hitaben yazılmış bu yazılar çocuğun
bir şekilde ev içinde belli bir psikolojik ve fiziksel olgunluğa eriştirilmesini ve ardından anaokuluna gönderilmesini tavsiye ediyorlar. Fakat bu tavsiyeyi
dinlediğinizde kreşte sosyalleşme aşamasını atlayıp, 3 yaşına kadar ailesi
dışında minimum toplumsal ilişki kurarak yetişmiş bir çocuğu anaokuluna, tanımı
gereği eğitim odaklı, çocukların belli bir düzen çerçevesinde hareket
etmelerini bekleyen bir kuruma göndermiş oluyorsunuz. Üstelik bunu tam da
çocukların bireyselleşmeye çalıştığı, bunun için de çeşitli duygu patlamaları
yaşadığı bir dönemde yapıyorsunuz. Eğer sağlam sinirleriniz varsa bazı anaokulu
çalışanlarının 36 aylık çocukların anaokullarına gönderilmesiyle ilgili
fikirlerini şurada okuyabilirsiniz.
Kaliteli, erişilebilir kreş hizmetleri talep etmek yerine
ailelere çocuklarınızı kreşe göndermeyin dendiğinde çocuklar nelerden mahrum
kalıyor, bu da bu dizideki üçüncü ve son yazının konusu olsun.
No comments:
Post a Comment